elli birinci diyalog

 

yağmurlu bir günün hatrına

yüksekçe bir dağın yamacından süzülen rüzgarın

yakmayan ama illa ki ısıtan bahar güneşinin

alacakaranlıkta parlayan yıldızın

ve medcezirlerin hatrına

seviyorum seni

yalnız duran bir ağaç, koca ovada

nasıl kendi yaprağına tanıdıksa

akan suyun içindeki taş

nasıl kendinden olmuşsa aynı hesap

ve evine dönünce insan

odasında bir ışık yanıyorsa

fırtınada sana koşan şemsiyeli biri

başına güneş geçince yaslandığın duvar

ve mutlaka ağaçlar da bu anlara tanıktırlar

seni dünyaya hürmeten

diğer alemlere  rahmeten seviyorum 

uçurum kenarlarının hazinliğinde

üflenecek surun bilincinde

önceki yaşamımda neydim

ve şimdi ne oldum derken

sen inanmazken bu safsatalara

ve benim dudaklarım senin inancına bağlıyken 

seviyorum

senin tek lafın bana yeni bir yaşam ümidi

işte hayat güzelmiş bak 

gün döner, gece karartmazmış içini

bak bu benim ellerim

seninkilerin yanında ne güzel duruyormuş

sana yağmurlu bir günden

mutlak surette bir merhaba

ve işitilmesi zorsa da kusura bakma

acı bir elveda

seni zıtlıkların güzelliğinde

ve son kez turlanan bir parkın sakinliğinde seviyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar